29 Ağustos 2007 Çarşamba

Şimdi Issızım

.........
sövebilir kovabilir sarılabilir gülebilirdide
---yapmadı---
(zaten yapsa ölürdüm)
---bilmedi---
anlayabilirdi
---anladıda---
koca bir dalga gibi kıyısına vurdum
sonra ayaklarına dolanmak istedim
---duymadı---
---bilirdim---
kötü değildi
hep kötüymüş gibi yapardı ama değildi
göğsünün altında bıkmadan türküler söyleyen bi yüreği vardı
kendini ve kendisini
---unutturdu---
Oysa ben unutmazdım
Kendi yüregine kendisi sağır olurdu
Ben türkülerini hep duyardım
Başka kimse duymazdı
Yüreğini sıkı sıkı saklardı
Neden korktuğunu kimseler bilmezdi
Ben en çok sevmezdi diye korkardım
---sevmedi---
beni sevse onu hiç yormazdım
---sevmedi---
sanki sevmeyi hiç bilmezdi
sanki hep unuturdu
her unutuşunda ben ölürdüm
---anlamadı---
bu kadar uzaklık aramıza nasıl sığdı
içimizdeki şairler neden öldü
bu ölümleri cebime kim koydu
VE neden bu kez bana gülmedi....
---bilemedim---
gözlerindeki "O" inat aldatmıyorsa seviyor dedim
---çözemedim---
bir şey söylemedi
hiç bi şey yapmadı
bu yalnızligi çözmedi
gözlerin aldatmıyor demedi
sövmedi gülmedi
---sustu---
Ben
---kızdım---
Sözleri tutamadım
---sövdüm---
yüreğindeki küçük çocuğu küstürdüm
kıyamazdım sarılamazdım da
---gittim---
---aşk da gitti---
her yan buz kesti
bildiğim tüm aşkları tutuşturdum
---ısıtmadı---
ben senden daha çok üşüdüm
yüreğini avuçlarımdan düşürdüm
sen gözlerini bana yumdun
---inadını göremedim---
zaten yalnızlığı da çözemedim
---Şimdi Issızım---

25 Ağustos 2007 Cumartesi

AŞK

Eğer ;
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor,
her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,
hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu
bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,
O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...
her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez
özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın
O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol göğsünüzün altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,
vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,
bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,
sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
Can Dündar

16 Ağustos 2007 Perşembe

Temizlik

Temizlik yaptım bugün...
Hem de tüm benliğimde
Bütün kaslarımı, sinirlerimi, kemiklerimi hatta kanımı bile temizledim.
Kırgınlıklarımı dışarı çıkardım ilk önce.
Görmenizi isterdim.
Nasıl da çok yer kaplıyorlarmış,inanmazsınız.
Bağışlamayı yerleştirdim yerine özenle.
Titizlikle her birinin üstüne ektim tohumlarını.
Her yere, görebildiğim, göremediğim her yere serptim.
Atarken kırgınlıklarımı, bakmadım neydi onlar diye.
Gelecek geçmişten çok daha fazla yaşanası.
Bakmadım, merak da etmedim.
Bağışlamayı ekerken tekrar kırılmaktan korkuyordum belki.
Kıskançlığımı çıkardım.
Meğer ben ne az kıskançmışım.
Çok kolay oldu. Sevindim.
Sanki kaybetmiş bir eşyamı bulmuş gibi oldum.
Çok şükür ki kin ve nefret yoktu yüreğimde.
Nasıl temizlerdim hiç bilmiyorum.
Sıra korkularıma gelmişti.
Çıkarmaya bile korktum önce.
Ne de çok alışmışım onlarla yaşamaya.
Bunca acı ve endişeye nasıl alışılır,
İçten içe bir sevgi nasıl duyulur anlayamadım.
Yerini, toprağını sevmiş mor bir menekşeydiler.
E... ne de olsa iyi bakmıştım onlara.
Her gün yeni yeni korkular ekleyip ,endişelerimle sulamıştım.
Mutluluklarımı, ümitlerimi ne de çok ihmal ettiğimi anladım o an.
Bu ilgiyi onlara verseydim, her gün onları düşünüp birer umut daha ekseydim; almadan verip, beklemeden sevseydim.
Her şeyden önce içimdeki gücün ve sevginin daha fazla farkında olsaydım, böyle bahar temizliklerine ihtiyacım kalmazdı.
Çok zorlandım korkularımla.
Birbirlerinin içine halkalar misali girmişlerdi.
Kenetlenmişlerdi adeta.
Ama onları da sevgiyle çıkardım. . ve onları yaşamaktan, hem de bir zamanlar bir kabus gibi yaşamaktan, pişmanlık duymadan çıkardım. .
Kızsaydım onlara, bağırıp çağırsaydım. yine dönüp dolaşıp geleceklerini biliyordum.
Temizlik yaptım bugün. .
Bahar temizliği.
Neşe ektim, hoşgörü, güven, sevgi ektim. .
Almadan vermeyi, sevilmeden de sevmeyi, paylaşmayı ektim. .
Korkusuzlukları ektim alabildiğine...
Saatlerce ektim korkusuzluğu...
Mutluluk ektim, doğallık. Sonsuzluk...
Bağışlama ektim. Sevgi ektim her hücreme.
Coşku, heyecan, sessizlik ektim.
Tüm güzel fikirler sessizken geliyor bana...
Kabullenme ektim. Baş eğme değil. Olduğu gibi kabullenme

15 Ağustos 2007 Çarşamba

"ALLAH" Demenin Faydası

Hollandalı bir psikolog olan Vander Hoven Kur”an okumanın ve ALLAH kelimesini tekrar etmenin hastalar ve sağlıklı insanlar üzerindeki etkilerini bulduğunu açıkladı.
Hollandalı profesör üç yıldan beri bir çok hasta üzerinde araştırma ve çalışmasını yaparak yeni buluşuna ulaştığını söyledi. Hastalarından bazılarının Müslüman olmadığını, bazılarının da Arapça bilmediğini belirten Hoven hastalarına ALLAH kelimesini öğrettiğini söyledi.
Alınan sonucun çok mükemmel olduğunu, özellikle depresyon ve tansiyon hastalarında çok daha iyi sonuçlar verdiğini belirtti. Arapça okuyabilen ve düzenli Kur’ân-ı Kerim okuyan insanların psikolojik hastalarıklardan kendilerini rahatça uzak tutabildiklerini söyleyen psikolog “Allah” kelimesindeki her harfin hastalıklara nasıl tedavi olduğunu açıkladı. Profesör Haven ALLAH kelimesini oluşturan harflerin psikolojik hastaların üzerindeki etkilerini açıkladı.

-ALLAH kelimesinin ilk harfi olan –A- harfi solunum sisteminden direk çıkıyor ve nefes almayı düzenliyor.
- Damaktan söylenen –L- harfi ise, (Arapçada çıkarıldığı şekilde) dil hafifçe damağın üst kısmına dokunuyor ve çene kısa bir duraklamayla birlikte aynı işlem tekrarlanıyor. (İki –L- harfi olduğu için) Bu işlem nefes alıp vermeyi rahatlatıyor
- Son harf olan –H- harfi çıkartılırken akciğer ve kalp arasında bir ilişki oluşuyor ve işlem sonucunda kalp atışları düzeliyor.

Bu araştırmayı yapan Hollandalı profesör Müslüman değil, fakat İslam ilimlerine ilgi duyan ve Kur”an-ı Kerim”in sırlarını araştıran bir psikolog.

sevdiğim sözler

Düşmanına borç verirsen onu kazanırsın, dostuna borç verirsen onu kaybedersin (Benjamin Franklin)

İnsanlar babalarından çok zamanlarına benzerler. (Hazret-i Muhammed)

Adalet yoksa, cesaret de yoktur. (Benjamin Franklin)

Suçludan öç almak adalet, onu bağışlamaksa erdemdir. (Molla Cami)

İyi askere sahip olunca, insanın her zaman iyi dostları olacağını kim bilmez. (Machiavelli)

Kuru pantolon ile balık tutulmaz. (Cervantes)

Yanlış bildiklerimizi atabilsek, dimağımızın yükü o kadar hafifler ki... (Cenap Şehabettin)

Kim olduğun öyle bir haykırıyor ki; ne dediğini duyamıyorum. (Ralph Waldo Emerson )

Yaşlılar her şeye inanırlar; orta yaşlılar her şeyden kuşkulanırlar; gençler de her şeyi bilirler.
--------------------------------------------------------------------------
Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında,vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:
- Sen sır saklamayı bilir misin? diye sormuş.
Vezir:
- Evet hünkarım, bilirim dediğinde,
Yavuz cevabı yapıştırmış:
- Bende bilirim.

----------------------------------------------------------------------------
Sultan Alparslan 27 bin askeriyle bizans topraklarında ilerlerken, keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla:
- 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor, der.
Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der:
-Bizde onlara yaklaşıyoruz.
--------------------------------------------------------------------------
Başkalarını bilen kimse bilgili, Kendini bilen kimse akıllıdır.( LAO-TSZE)
--------------------------------------------------------------------------
Biri sana kötülük ederse unut, ama sen birine kötülük edersen hiç unutma. (HALİL CİBRAN)