31 Ocak 2008 Perşembe

Aşk "sabır"dır belki, ama asla "tahammül" değil..

Araştırmalar, Sevgililer Günü ertesinde ayrılıkların çoğaldığını gösteriyor.



Aşkın kitabını yazan" İtalyanlar, aşk hayatımızdaki son durumu belgelediler geçenlerde...

Milano'daki bir sempozyumda İtalyan psikolog Elena Parchi, son üç yılın Sevgililer Günü'nde yaptığı araştırmanın sonuç­larını açıkladı.

Parchi, 25 ila 55 yaş arasındaki 786 kadına "o günü ve sonrasını" sormuş ve çok şaşırtıcı bir sonuca varmıştı:

"Kadınlar sev­gililerini en çok Sevgililer Gü­nü'nde terkediyorlar'dı.

Sevgililerin şenliği olması beklenen gün, aşıkların kâbusuna dö­nüşmüştü.

Neden?

Parchi'ye göre bunun temel nedeni; hayal kı­rıklığı...

Yıl içinde sevgilisini fazla "alaka testi"ne sokmayan kadınlar "o gün" için büyük beklentiye giriyorlar. Medya ve rek­lam sektörü son yıllarda bu beklentiyi alabildiğine kamçılıyor. Mesaj hatları, hediye ilanları, örnek aşık haberleri gazeteleri, televizyonları süslüyor.

Kadın, "hiç olmazsa o gün" özel bir ilgi bekliyor ve bu da Sevgililer Günü'nü bir "sınav"a dönüştürüyor.

Sonuçta 14 Şubat'ı atlayan veya -daha kötüsü- sıradanlaştıran bir erkek, sınıfta kalmış olu­yor.

"Aaaa... bugün müydü," "Hediye alacaktım, ama çok işim vardı," "Yemek de amma pahalıymış," "Bakalım gelecek Sevgililer Günü'nde birlikte ola­cak mıyız" türünden bir cümle, kadında bardağı taşırıyor.



* * *



Benzer bir teşhise, geçen yıl kaçırılan bir Amerikan uçağının yolcuları üzerinde yapılan bir araştırmada ulaşılmıştı. Amerikalı bir sosyolog, hava korsanları­nın yakalanmasıyla sonuçlanan eylemden son­ra, kaçırılan yolcuların aile hayatlarını incele­miş ve çok şaşırtıcı bir sonuca varmıştı:

Eylem sırasında uçakta bulunan eşlerin çoğu, eylemin şokunu atlattıktan sonra ay­rılmışlardı.

Amerikalı sosyolog da bu ayrılıklara aynı teşhisi koyuyordu:

"Hayal kırıklığı..."

Kriz anında maskeler düşmüş, pembe gözlükler çatlamış ve kadın­lar, en zor anda, beraber oldukları erkeklerin gerçek yüzüyle tanışmış­lardı:

Teslimiyetçi, zayıf, ezik ve kor­kaktılar.

O yüzden de korsanlardan kurtul­dular, ama terkedilmekten kurtulamadılar.



* * *



İlişkilerin derinlerinde bir yerde, fay hattında bir çatlak varsa, en ufak bir sarsıntı, onu ciddi bir kırılmaya sürükleyebilir.

Bu sarsıntıyı ya­ratan, bir kriz anı olabileceği gibi, ilgi beklentisiyle hazırlanılmış özel bir gün de olabilir.

Krizlerde yiğitleşir kadınlar, özel günlerde ışıldar. Ve yanlarındaki adam, kendileri gibi yiğitleşmiyor, ışık saçmı­yorsa o an kestirip atabilirler.

Merkez üssü yürek olan bu deprem, yaşananın aşk de­ğil, kolayca vazgeçilebilir bir alışkanlık olduğunu hissettirirse, çoktandır göğüs kafeslerini sıkıştıranı bu dertten gözlerini kırpmadan kurtulabilirler; ...o anda... sigarayı bı­rakır gibi...

Dayanma eşiği en geniş ilişkiler bile kalbin bu sarsıntı­sına dayanamaz.

İlişkinin yaldızı dökülüp de altından sahtekârlık saçıldı mı ortalığa, derindeki yarık büyüyüp yerle bir eder birlik­teliği...

Aşk "sabır"dır belki, ama asla "tahammül" değil...



CAN DÜNDAR